8 Eylül 2010 Çarşamba

geçmişe mazi

ben de çok sevmiştim ulan! en sıkıcı tasvirlerdeki kadar çok. sonra beni sevmemeye mecbur kıldın. en ucuz tabirle terkettin beni. benden önce ankara haberdar olmuştu ayrılık kararından. puslu, sisli havası... kar bile yağmıyordu kışın orta yerinde. en lanet günüm olduğuna yemin edebilirdim sonrasındaki ilk bir ay, herhangi bir zaman dilimi içinde. sonra her ne olduysa, ki gerçekten birşey falan da olmadı, rahatlık hissetmeye başladım. demek ki ilişkide bir yanlışlık vardı, demek ki ayrılık iyi olmuştu. ama yine de üç senenin sonu bu kadar basit gelmemeliydi. "aşkın ömrü üç yıldır" safsata olmayabilir miydi? bu dandik sonun ardından düşünmemeye başladım bir süre sonra mecburen. beynim sağolsun sürekli birşeyler bulmaya, anlık panik krizleriyle yaşamaya alıştırdı beni. yavaş yavaş aşmaya başladığım bu sorunumun sorumlusu da elbette sendin, sen olmalıydın çünkü daha mantıklı bir açıklamam yoktu; hala yok ki! ankara'nın en açık havasında dahi bu kadar çok yıldızı göremeyeceğim bir yerdeyim. kendi içimde ele alırsak mutlu bile sayılabilirim. bilimum korkumun temelinde yatan ölüm korkusuna siktir çekerek zil zurna sarhoş olan arkadaşlarımın yanına dönüyorum şimdi, ilaçlarımı bıraktığım zaman zil zurna sarhoş olmayı dileyerek.

not : bu post 30 ağustos gecesi denize nazır şezlongumda kaleme alınmıştır.