20 Ağustos 2010 Cuma

kenarında, kıyısında

"ne var ne yok?" "iyilik, sağlık." kullandığım antidepresanlar hiç de beklediğim gibi toz pembe bir hayat sunmadı bana. evet tedavi ediyor, esas meselemi hallediyor ama birçok kişiden duyduğum o "tepkisiz insan", "herşeye güleceksin" vs. düşünceleri balon çıktı. hala çok nadir gülüyorum anlayacağınız. eskişehir'deydim 3-4 gündür, bugün döndüm ankara'ya. yazları sıkıcı eskişehir, hem sıcak hem boş. uzun zamandır yapmadığım birşey yaptım ben de evde. film izledim. "yaşamın kıyısında" uzun süredir izlemek istediğim bir filmdi. nurgül yeşilçay'ın en iyi performansı bence. bir birol ünel olmasa da başroldeki oğlanı da tuttum. başta bölümler öncesindeki "yeter'in ölümü" misali duyuruları saçma bulmuştum ama insan sonu beklemeye başlıyor ve daha bir sarıyor bu sanırım, bu sebepten başarılı sayılabilir o fikir de. görüldüğü üzere film konusunda da ahkam kesiyorum, beceremiyorum derli toplu bir yazı yazmayı bunu farkettim. ilaç dedik, film dedik, eskişehir tespiti yaptım. toparlamakta sıkıntı çekiyorum işte şimdi. demek ki neymiş? bilmiyorum.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

sadık karadeniz'le ortak noktam

adı sadık karadeniz olan zatın burnuyla kaval çalma pozunu verirken içinde bulunduğu ruh hali, bloga başlarken hissettiklerimle aynı sanırım. farklı olmalıydı, özgün olmalıydı; garip olmalıydı belki de biraz. sonra durdum "ulan farklı olsun, garip olsun derken kendim olamıyorum galiba" diye düşündüm kendi kendime bir süre sonra. klavyenin başına oturup mecbur olmadığımı bildiğim halde birşeyler karalamaya zorlarken buldum kendimi. kişisel blog yazarken, hele bir de isimsiz bir şekilde yazarken yapılması gereken en son şey sanırım. bu blog benim her gün, her hafta ya da her ne süreçte ise işte; yazı yetiştirmem gereken bir yer değil. rahat olmak gerekiyor, rahat yazmak, içinden geldiği zaman yazmak. şimdi içimden geldi.


antidepresanlara başladıktan sonra hemen pamuk gibi olmayı bekliyordum açıkçası. düzenli bir kullanım gerekirmiş meğerse etkisini görebilmek için. okuyan biri olursa şimdi bunu "ne antidepresanı yahu sadık karadeniz'le ne alaka şimdi?" sorusu gelecek aklına. genel anlatım biçimim bu nedense, sondan başlayıp, oraya buraya da bulaştıktan sonra neticelendiririm. en çok annem kızar buna. "böyle olduğun sürece insanlar seni dinlemez oğlum." der. yanılmasını umarım her defasında çünkü insan dinlenmeyi sever. antidepresan... evet. genel tanım olarak anksiyete dedi doktorum; beklenti kaygısı, endişe, panik. hayatıma müdahele etme şiddeti arttıkça sıkıntım da arttı. artan sıkıntılar istediklerimi yapmama engel oldu. uyuyamama, uyumak istememe ve daha nice sıkıntı getirdi. onun yüzünden birçok şeyden mahrum kaldım. mahrum kalmaya devam edecektim, "yeter artık" demeseydim. ilaçlara başlayalı 3 gün oldu. psikolojik meselelerde başlamak yolun büyük bir kısmı, bunu öğrendim. psikiyatriste gitme başarısını gösterdiğim için uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum. belki tedavi uzun sürecek ama olsun, öncesine göre içim rahat. kendimi türk doktorlarına ve kimyasallara emanet ettim, bekliyorum artık. blogun daha aktif olması temennimle bu postu sonlandırayım.